BOP’u ve AKP’nin rolünü hatırlamak

Türkiye, 1980’li yıllarda Ortadoğu’ya, 1990’lı yıllarda Orta Asya ve Kafkaslara, 2000’li yılların başlarında ise Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir unsuru olarak “Ilımlı İslam” modeli oldu. Ecevit Koalisyonu’nun yıkılarak AKP’nin iktidara getirilmesi ABD’nin BOP projesinin bir unsuru olarak hayata geçirilmesiydi. 28 Ocak 2004’te ABD başkanı Bush ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşmenin ardından Başbakan Erdoğan, “Türkiye’nin, sınırları genişleyen ve demokratik değerlerin yerleştirilmesini öngören bu projeye destek verdiğini, Türkiye’nin projede anahtar rol oynayacağını” söyledi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de BOP hakkında “Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmektir” dedi.

NATO’nun 28-29 Haziran 2004 yapılan İstanbul Zirvesi nedeniyle Başbakan Erdoğan, NATO Dergisi’ndeki “Doğru Yer Doğru Zaman” başlıklı yazısında, “Soğuk Savaş sırasında Türkiye’yi NATO’nun periferiğinden çıkartıp bugünün ön cephesine yerleştiren güvenlik ortamındaki değişiklikler aynı zamanda İttifak’ın dönüşümünü tetikleyen olgulardır. Türkiye, dünyanın bu bölgesiyle olan bağlarını dikkate alarak, ülkem stratejik kaydırmanın işlerlik kazanmasına yardımcı olmayı taahhüt etmektedir” diyerek, yeni süreçte Türkiye’nin rolüne daha fazla açıklık getirdi.

20 Nisan 2005’te Işık Üniversitesi’nde düzenlenen ve eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’ın yönettiği ‘BOP Paneli’nde, araştırmacı-yazar Andrew Mango, müdahaleci politikası dolayısıyla Amerika’nın bugünkü yönetiminin AB ülkelerinde eleştirildiğini ve kaygıya neden olduğunu belirtirken, “bütün gelişmiş ülkelerin Büyük Ortadoğu’daki çıkarlarının örtüştüğünü” söyledi. Işık Üniversitesi öğretim üyesi ve Dışişleri Eski Bakanı Emre Gönensay ise, Irak, Afganistan, Gürcistan ve Lübnan örneklerini analiz ederek, “Amerika’nın Ortadoğu’daki hedefinin istikrardan ziyade, demokrasiyi bölgeye getirmek” olduğunu iddia etti. Dışişleri Bakanlığı, “Geniş Ortadoğu Girişimi Koordinatörü” Büyükelçi Ömür Orhun’da Türkiye’nin İslam ve bölge ülkelerine Girişim çerçevesinde katkıları olacağını ve Ortadoğu Girişimi’ni güvenlik, insan hakları ve ekonomi boyutuyla ele almak gerektiğini” vurguladı. Dış politika yazarı Ferai Tınç ise, Ortadoğu’nun siyasi ve sosyal açılımlara ihtiyacı bulunduğunu ifade ederek, demokrasi sürecine yapacağı katkı açısından BOP’un pozitif etkileri olacağını belirtti.

Erdoğan, 4 Mart 2006’da AKP’nin Bayrampaşa İlçe Kongresi’nde, “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Biz BOP eş başkanlarından biriyiz. Bu görevi yapıyoruz” diyerek kendi konumuna da açıklık getirmişti. BOP’da Türkiye’ye verilen rol; gerek bölgedeki stratejik konumu ve gerekse ABD, NATO, AB vb batı ile çok yönlü ilişkileri bakımından bir tür “Merkez ülke” rolüydü. Türkiye için bir tür model oluşturmayı amaçlayan bu rol, yapısal bazı değişiklikleri öngörmekte ve Türkiye’yi bundan sonraki ABD ve NATO politikalarında daha etkili olmaya zorlamaktaydı. BOP’un mimarı Ronald Asmus’un şu sözleri asıl amacı daha net bir şekilde açıklıyordu: “Bizim amacımız var olan devletlerin bizi, birbirlerini ve yönetici olarak mimledikleri insanları tehdit etmelerini önleyecek bir dönüşüme girmelerine yardımcı olmaktır. İki hedefe odaklanmalıyız: Bu toplumlardaki olumlu değişim güçlerini kuvvetlendirmek ve bu tür değişimi kolaylaştıracak jeopolitik ortamı yaratmak.”

ABD, AB ve NATO’nun yeni stratejileri için Türkiye bir sıçrama tahtası olarak kullanılırken, Türkiye bölgesel güç olma hedefine yeni olanaklar sağlamayı da içeren bir refleksle ABD ve NATO’nun en sadık müttefiki olarak yeni roller üstlenme çabasını sürdürdü. Ancak bugüne kadar yaşanılan süreçte ne ABD ve ne de Türkiye BOP’un hedeflerini gerçekleştiremedi. Bu sürecin emperyalistlerin ve bölgenin egemen devletlerinin beklentilerinden daha farklı bir durumun ortaya çıkarması, bölgenin bugününü ve geleceğini daha iyi analiz etmemize imkan sağlıyor.

Şaban İBA
Latest posts by Şaban İBA (see all)