Ali Nesin’den ödül açıklaması…

Uluslararası Matematikçiler Birliği tarafından dört yılda bir dağıtılan Leelavati Ödülü’nün sahibi bu yıl Prof. Dr. Ali Nesin oldu.

Prof. Dr. Ali Nesin, matematiğe yönelik toplumsal farkındalığın artmasına katkılarından ve özellikle matematiğin keşfi, eğitimi ve araştırması için olağanüstü bir yer olarak tanımlanan Matemetik Köyü için Uluslararası Matematik Birliği’nin Leelavati Ödülü’ne layık görüldü.

Uluslararası Matematikçiler Birliği, 4 senede bir yapılan Uluslararası Matematikçiler Kongresi’nde 2, 3 ya da 4 matematikçiye Fields Madalyası veriyor. Kanadalı matematikçi John Charles Fields’in adını taşıyan ödül 1936 yılından itibaren veriliyor ve bilim dünyasında matematiğin Nobel’i olarak biliniyor.

Ali Nesin aldığı ödül üzerine sosyal medya hesabından bir açıklama yaparak, ödülü tek başına alamadığını ödülde bir çok kimsenin payı olduğunu açıkladı… Ali Nesinin oldukça duygu yüklü açıklamasını olduğu gibi aşağıya alıyoruz…

Ödüldaşlarıma

Matematiğe olan duyarlılığın artmasına katkıda bulunmam dolayısıyla Uluslararası Matematik Birliği’nin çok prestijli Leelavati Ödülü’ne layık görüldüm.

Ali Nesin

Bu ödülü büyük ölçüde Matematik Köyü sayesinde aldım. Matematik Köyü’nü de ben tek başıma oluşturmadım tabii ki. Üç beş kişi de oluşturmadı. Matematik Köyü’nün arkasında yüzbinler vardır. Yoksa benim etim ne budum ne?

Projenin başını çektiğim için ödül bana veriliyor, ben de emek verenlerin namına, hepimizin adına ödülü alıyorum.

Bunlar öyle alelade beylik süslü sözler değil, gerçeğin ta kendisi.

Ülkeden kovmayı becerdiğimiz Sevan Nişanyan’ın cesareti olmasaydı bu Köy olmazdı. Yaratıcılığı ve becerisi olmasaydı da bu Köy bu kadar güzel olmazdı. Sevan’ın sevimli olmaktan başka hayatta beceremeyeceği hiçbir şey yoktur! Yarattığı güzelliklerin bedelini 3,5 yıl hapis yatarak ve yurdundan kaçarak ödemiştir. Bu ödül onundur da.

Başlangıçta, çalı çırpıdan içine girilemeyen 10 dönümlük bir arazi ve Sevan’la ortak kurduğumuz hayallerimiz vardı. Bir de bir haftada biteceğini öngöremediğimiz 20.000 dolar gibi bir para… Çalı çırpıya ve hayallerimize ilk bağışı verenin adını (rahatsız olur diye) söylemeyeceğim. Bize inandı ve cebindeki son üç beş kuruşunu verdi. Köy’ün ilk kahramanlarındandır. Bu ödül onundur da.

O para da bitince halka sığındık. Ama ortada bir şey yok, sadece ham hayaller var… Ham hayallere kim para verir? İşçiden, köylüden, memurdan, öğretmenden, emekliden, gençlerden ve hatta harçlıklarını biriktiren çoluk çocuktan 200.000 doların üstünde bağış geldi. İnanılır gibi değil. Ama kaçınılmaz biçimde yine para bitti. Yine halka başvurduk. Yine bitti… Sonra Felsefe ve Sanat köyleri dedik… Yine karşılık buldu çağrımız… Bu Köy babamın ifadesiyle “varından değil, yoğundan veren” halkımızın katkısıyla vücut bulmuştur. Bu ödül onlarındır da.

Tabii halkımızın bu güveni babamın sayesinde. Bu ödül onundur da.

Dedim ya paramız yoktu. Vakıf çocukları, benim çocuklarım ve öğrencilerim ve başka okullardan gelen öğrencilerden teşekkül, 14-24 yaş arası 50 kişilik bir gönüllü amele ordusuyla inşa ettik bu köyü. Açık havada yattık, yemeğimizi taşın üstünde pişirdik, elele, omuz omuza verdik… Bu ödül onlarındır da.

Bir inşaat yapmak ya da bir kurum kurmak zor olabilir, ama sonuç olarak sonu olan bir uğraştır. Sonu olan uğraşlardan korkmamak lazım. Ama sonu olmayan uğraşlar insanı kendinden eder. Tecrübeyle biliyorum. Köyü kurduk, iyi güzel de, bu köyü nasıl yaşatacağız?

Sağolsunlar, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından meslektaşlarım gönüllü ders vermeye geldi. Alexandre Borovik birincisiydi. Önceden tanıdığım ya da tanımadığım yüzlerce hoca tatilinden kıstı, ailesinden çaldı, yol parasını bile kendi cebinden ödeyerek büyük bir fedakârlıkla her yaz Köy’e geldi. Bu ödül meslektaşlarımındır da.

Köy’e gelenler bilir, genç bir çalışan kadromuz vardır. Gece gündüz demezler. Fedakâr, özverili, dürüst, çalışkan, yardımsever… Bu Köy onların evidir, ailesidir, yurdudur. Neredeyse varlıklarının nedenidir. Bu ödül onlarındır da.

Peki ya öğrenciler olmasaydı? Yüzbinlerce öğrenci olmasaydı bu Köy yaşayabilir miydi? Bin yaşasınlar ve çoğalarak yaşasınlar!

Başlangıçta küçücük bir köy kuracaktık. Taş çatlasa 100 kişilik. Devlet ve TÜBİTAK programlarımızı destekler diye düşündük. Yanıldık. Bürokrasi gerekli inşaat izinlerini vermedi. Köyü kaçak yapmak zorunda kaldık. TÜBİTAK da bir yıl sonra siyasi nedenlerle Köyü desteklemeyi reddetti. Destek almak bir yana, bir de üstüne para cezaları ödedik. İkinci yıl, yaşamak için büyümek zorunda olduğumuzu anladık. Yukarıda da değindiğim gibi halkımıza başvurduk. Eğer o yıllarda TÜBİTAK Köyümüzü yılda 30-40 bin lira gibi cüzi bir miktarla destekleseydi, büyümek zorunda kalmazdık, dolayısıyla bu ödülü de alamazdık. Ödül onların değil hiçbir biçimde, ama doğrusu bir teşekkürü hak ediyorlar!

Şimdi önümüzde bir lise projesi var. Sıradışı, olağanüstü, eşi benzeri görülmemiş bir proje. Eğitim hakkındaki düşüncelerimizi sarsabilecek çapta bir proje. İzin almak için denemediğimiz yol kalmadı. Dört ayrı cepheden ret cevabı aldık, hem yerel yönetimlerden hem de merkezî yönetimden. Tıkandık. Sanki ülkeye düşman geldi! Ne istesek reddediyorlar. Önünde sonunda bir okul kurmak istiyorum. Umarım bu ödül bize bu kapıyı açar. O zaman her zamanki gibi yine sizlere başvuracağım. Bizim sizden başka kimsemiz yok ki.

Matematik Köyü ve diğer köylerimiz, yeryüzünde eşi benzeri görülmemiş, gözyaşartıcı bir imece örneğidir. Emeği geçen herkesi paylaştığımız ödülden dolayı kutlarım. Daha nice imecelere…

Ali Nesin