1946’dan 2018’e baskın seçim dersleri

Ä°kinci Dünya Savaşı sonrasında oluÅŸan yenidünya düzeni içerisinde yer almak için CumhurbaÅŸkanı Ä°nönü’nün Nisan 1945’de ABD’ye demokratikleÅŸme adımları atılacağı yönünde mesaj iletmesiyle Türkiye’de 1908-1920 yıllarındakine benzer çok partili bir dönem baÅŸladı. Bu baÄŸlamda 1945-1950 yılları arasında toplam 23 yeni parti kuruldu. Bunların içinde CHP’den ayrılarak Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın öncülüğünde 17 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti (DP) önemli bir varlık gösterdi. DiÄŸer partilerden sol ve sosyalist olanlar kapatıldı, birçoÄŸuysa yeterince halk desteÄŸi elde edemedikleri için kendilerini feshetti.

DP’nin başlattığı iktidar yürüyüşünden çekinen CHP, yerel seçimleri 6 ay, genel seçimleri ise bir yıl öne alarak, yerel seçimlerin 26 Mayıs 1946’da, genel seçimlerin de 21 Temmuz 1946’da yapılmasını sağladı. Yeni seçimlerin tek dereceli sisteme göre yapılması için de yasal düzenleme yaptı. 41 ilde ve 200 ilçede örgütlenen ve henüz seçimlere hazır olmayan DP, bu baskın seçimlere katılıp katılmamayı parti içinde tartıştıktan sonra; yerel seçimlere katılmama, genel seçimler ise katılma kararı aldı. Ancak henüz örgütlenemediği Ağrı, Bingöl, Bitlis, Çoruh, Diyarbakır, Gümüşhane, Hakkari, Kars, Kırşehir, Malatya, Mardin, Muş, Niğde, Rize, Siirt ve Van olmak üzere 16 ilde genel seçimlere katılamadı.

Seçimler sıkıyönetim koşullarında, muhalif basının susturulduğu ve propaganda faaliyetlerinin sınırlandığı bir ortamda yapılan seçimde, kitle katılımının yüksek olduğu DP mitingleri CHP yöneticilerin kaygılandırdı. Parti sözcüleri, muhalefet partisinin vatandaşı iktidara karşı başkaldırıya ve anarşiye teşvik ettiğini iddia etti. Köylere gidecek politikacıların parti kartlarının mülki idare amirleri tarafından denetlenmesiyle DP’lilerin köylere girmesi engellendi. Seçimde kullanılan oylar zarflara konularak sandığa atılmasına karşın, açık oy gizli sayım kuralları geçerliydi. Her iki seçime de katılım oranı son derece düşük oldu. DP ve diğer muhalif partilerin açıklamalarına göre seçimlere katılım oranı Türkiye genelinde yüzde 40’ın altında kalmıştı.

Resmi olarak açıklanan sonuçlara göre DP’nin oyları şehirlerde ilerideydi, kırsal alanlardan gelen seçim sonuçlarının ezici çoğunluğu CHP lehineydi. İstanbul’daki 27 milletvekilliğinin 18’ini DP adayları aldı. 465 milletvekilliğinin, 395’ini CHP, 64’ünü DP, 6’sını da DP listelerinden giren bağımsızlar kazandı. Demokrat Parti sandık gözlemcilerinin açıkladığı sonuçlara göre ise, DP 279, CHP ise 186 milletvekilliği elde etmişti. İçişleri Bakanı Hilmi Uran, muhalefetin ve basının olayları kasten çarpıttığını, bu özgürlük ortamını CHP’nin sağladığını, halktan hiçbir yakınma gelmediği halde DP’nin uydurma gerekçelerle protesto mitingleri yaptığını açıkladı. Oysa DP faaliyetlerinden söz ettiği için Yeni Sabah ve Gerçek gazeteleri İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kapatılmış ve seçim sonuçlarının basında eleştirilmesi yasaklanmıştı.

CHP’nin 27 yıllık tek parti uygulamaları sonraki dönemin tüm tek parti iktidarları için örnek teşkil etti. 1950’e tek başına iktidara gelen DP’den başlayarak iktidardaki bütün partiler ve askeri yönetimler 72 yıl boyunca baskı, terör, provokasyon ortamı yaratarak ve her türlü seçim hilelerine başvurarak antidemokratik seçimler yaptı. Çok partili döneme geçişin ilk erken seçiminde muhalefete hazırlık için 18 günlük süre öngörülmüştü. Çok yakın zamanda yapılan 1 Kasım 2015 seçimi için 5 ay, 24 Haziran 2018 seçimi içinse 2 aylık bir süre tanındı. Olağanüstü rejim standartlarına göre yapılan bu üç baskın seçimde, muhalefetin propaganda imkanları kısıtlandı, muhalif basın, aydınlar, milletvekilleri, parti üyeleri, demokratik kitle örgütleri ve seçmen kitleleri üzerinde yoğun bir baskı ortamı yaratıldı.

Bu tarihsel olgular esas olarak burjuva devletin despotik geleneğinden; yani seçimle gelen iktidarların seçimle gitmek istememesi, devletin ve medyanın tüm imkanları kullanılarak iktidarların devam ettirilmesi, yaratılan korku ve kaos ortamıyla kitlelerin gelecek umudunun köreltilmesi ve dolayısıyla eşitlik ve özgürlük bilincinin gelişmemesinden kaynaklanmıştır. Siyasetin toplumsallaşmasını ve toplumun siyasallaşmasını engelleyen bu gidişatı değiştirmenin tek yolu, seçmenin oyunun değerini bilmesi, oyunu bilinçli bir şekilde kullanması ve oyuna sahip çıkmasıdır.

 

Åžaban Ä°BA